Çok uzun yıllardır Türkiye’nin okuyan, anlayan insanlarının vicdanında kanayan bir yara failleri meçhul bırakılan siyasi cinayetler. Yakınları öldürülen aileler eli erdiğince yakınlarını unutturmamaya çalışsa da bireysel çaba ve etkinliklerin geniş kitlelere ulaşmadığını düşünüyor ve bir şeyler yapılması gerekliliğini hissediyordum. Aileler ya da meslek örgütleri tarafından gerçekleştirilen anmaların da çoğu zaman alışılageldik bir formaliteyi yerine getirmenin ötesine geçmediğini gözlemliyordum. Bir şeyler yapmalı diye düşündüğümüz bir anda Kaftancıoğlu ailesi olarak, topluca bir anma etkinliğinin anlamlı olacağını düşündük.
“Benim Babam Bir Kahramandı” adlı anma etkinliği 21 Haziran 2009’da geniş toplum yankısı yaparak cisimleşti. Düşüncenin özgürce ifade edilebileceği ülke özlemiyle diye yazmıştık afiş ve davetiyelerimize. Babalar günüydü bu tarih. Etkinliğin babalar gününe denk gelmesinde 16 yıldır babalar gününde çocuklarına belli etmese de biraz mahzunlaştığına tanık olduğum Ali Naki’nin payı var sanırım. “Babalarının ellerini erken bırakmak zorunda kalmış çocuklar” diye başlamıştım konuşmama. Ama bu anne, kardeş ve eş kaybını da içine alıyordu aslında. Yalnızca günün anlamına göre kullanılmış simgesel bir isimdi.
Etkinliğin fikir ve isim babası Ali Naki Kaftancıoğlu, her görevin altından başarı ve büyük özveri ile kalkan Öztürk Tatar ve Emin Yılmaz ile birlikte Türkiye tarihinde bir ilke imza atarak, katılımcıların da her türlü yardımı esirgemeyişi ile faili meçhul kavramında simgeleşmiş isimlerin aileleriyle “Benim Babam Bir Kahramandı” isimli etkinlikte bir araya geldik. Etkinlik için ailelerin bir kısmına biz ulaştık. Bize ulaşan veya ulaşamadığımız aileler de oldu.
Etkinliğin amacı Türkiye’nin yaşanılası bir geleceğe sahip olması için kahramanca ölümün üstüne yürüyen bu onurlu insanları yeni kuşaklara güçlü ve doğru bir şekilde anımsatmaktı. Sadece nasıl değil aynı zamanda neden öldürüldüklerini bir kez daha düşündürmekti.
Etkinlik sonrası sürdürdüğümüz görüşmelerde, ruhlarımızın ve akıllarımızın ne kadar çok birbirine benzediğini sevinç ve gururla gördük. Bir aile olduğumuzu hissettik. Aileye her geçen gün yeni bireyler eklendi ve üzülerek gördük ne kadar geniş bir aile olduğumuzu. Bu isimleri gelecek kuşaklara doğru taşımayı hedefleyip toplumsal belleğimizi diri tutma adına birlikte neler yapılabileceğimizi konuştuk. Bu konuşmalar sırasında tüm ailelerin geçmişte yaşadıkları ve karşılaştıkları hukuksuzluğun birbirinin neredeyse aynısı olduğuna tanık olduk. Adalet arayışımız, bu cinayetlerin ardındaki karanlık ve örgütlü güçlerin açığa çıkarılması için ortak bir çabaya dönüştü. Arkamızda hissettiğimiz halk ve medya desteğinin bizlere yüklediği çağın sorumluluğu ile 6 Eylül 2009 tarihinde Toplumsal Bellek Platformu çatısı altında birleştik.