Türkiye'de birçok kavram özünden ayrı olarak yorumlanmakta ve birçok kurum gerçek niteliğine aykırı olarak değerlendirilmektedir. Bu kavram ve kurumların kendi özleri ve nitelikleri dışında anlaşılmaları ve yorumlanmaları, bir alışkanlık ve yanlış gelenek olarak da süregelmektedir. Bu karışıklık Anayasanın getirdiği özgürlük düzenine karşı olanlarca da savunulmakta, tutucu siyasetçiler ve profesör eskilerince de ileri sürülen düşüncelerle yasadışı tutum ve davranış Anayasaya karşı bir düzen olarak korunmaktadır. Yeni Anayasamızın getirdiği özgürlük, bambaşka sorunlara ışık tutmakta, yeni kavramları, Anayasa kurumları olarak önümüze sermektedir. Ancak bu özgürlüğe alışamayanlar, ya da bundan zarar görenler eski geri hukuk anlayışını, hala yürürlükteymiş gibi, Anayasa egemenliğini çiğneme yolunda araç olarak kullanmaktadırlar. Bu çiğnenen ve Anayasamıza karşı kullanılmak istenen en önemli özgürlüklerden biri basın özgürlüğüne ilişkin kurallardır. Basının sustuğu ya da dolaylı yollarla etkisiz hale getirildiği ülkelerde demokrasi buhranları başlar; Anayasa hainleri ve kaçakçıları yasadışı iktidarların gerekçelerini hazırlar; çok geçmeden bir diktatör yetişir, özgürlükler bir avuç mutlu azınlık adına yok edilir.
Bunlar, örnekleri dünyanın birçok ülkesinde yaşanmış olaylardır. Bu nedenle basın özgürlüğüne yönelmiş dolaylı ya da dolaysız saldırıları iyi izlemek gerekir. Bugün Türkiye'de basın özgürlüğü de yanlış bir hukuk anlayışı ile yok edilmek istenmekte, Anayasa güveni altında yayımlanan kitaplar, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bir maddesi ile Anayasaya aykırı olarak toplatılmaktadır.
Anayasa ne diyor?
Anayasamızın, basın ve yayımlar ile ilgili hükümler kenar başlığını taşıyan bölümünde ve 24. maddesinde şöyle denmektedir:
Kitap ve broşür çıkarma hakkı.
Madde 24: “... Kitap ve broşür yayımı izne bağlı tutulamaz, sansür edilemez. Türkiye'de yayımlanan kitap ve broşürler 22. maddenin 5. fıkrası hükümleri dışında toplatılamaz...”
24. maddede belirtilen 22. maddenin 5. fıkrası ise şu hükmü getirmektedir:
“... Türkiye'de yayımlanan gazete ve dergilerin toplatılması, bu tedbirlerin uygulanacağını kanunun açıkça gösterdiği suçların işlenmesi halinde ve ancak hakim kararı ile olabilir...”
Bu iki Anayasa hükmünden çıkaracağımız sonuçlara göre, Anayasamız karşısında bir kitabın toplatılması için şu koşullar gereklidir:
1 - Bir suç işlenecek, 2 - Suç ile ilgili maddede, bu suçların işlenmesi halinde suç konusu kitapların toplatılacağı açıkça yazılmış olacak, 3 - Yargıç, kitabın toplatılması için karar vermiş olacak.
Ceza hukuku ilkelerine göre suç “... isnat kabiliyetine sahip bir şahsın kusurlu iradesinin yarattığı icrai veya ihmali bir hareketinin meydana getirdiği, kanunda yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve müeyyide olarak bir cezanın uygulanmasını gerektirir bir fiildir...” (Alacakaptan, Uğur; Suçun Unsurları, s. 9.)
Bir fikir suçunun işlenmiş sayılabilmesi ne demektir?
Salt cumhuriyet savcısının kovuşturma açmış olması, fikir suçlarında, suçun işlenmiş olduğu anlamına gelmez. Suçun işlenmiş olduğu kesin hükümle saptanır ise, yani suçun niteliği ve suçlunun kimliği hakkında artık yargı erklerinden en son söz söylenmiş ise, suç belli olur ve sanık hükümlü olmanın sonuçlarına katlanır. Yargı erki en son sözü söylememişse, sanık yasalar karşısında masumdur. Ona suçlu denmez. Ve suçluluğunun yaptırımları kendisine çektirilmez.
Kamu davası cumhuriyet savcısının açacağı hazırlık soruşturması ile başlar, ilk ve son soruşturma aşamalarından geçer. Suçun derecesine ve niteliğine göre sulh, asliye ve ağır ceza mahkemelerinden kesin hükme bağlanır.
Bundan başka Yargıtay kararlarına karşı tashihi karar ve yargılamanın iadesi yolları da vardır. Ancak bunlar olağanüstü kanun yollarıdır. Olağan kanun yolu Yargıtay'ın incelemesi ile son bulur. Hazırlık soruşturması, ilk ve son soruşturmalar ile Yargıtay için tanınmış kanun yolları, yargı aşamaları içinde bir bütündürler. Bu nedenle bu aşamalardan sadece birinden geçen bir sanık suçlu sayılmaz. Suçun işlenmiş sayılabilmesi için sanık hakkında hüküm verilmiş, hükmün Yargıtayca da onanması dolayısı ile kanunyollarının tükenmiş olması gerekir. Yoksa partili bir adalet bakanının emrinde teminatsız bir memur olan savcının, bakanın emri üzerine hazırlık soruşturmasını açması ile bir yazar, suçu sabit olmadan suçu işlemiş sayılacak ve suç belli olmadan suçluluğun yaptırımları kendisine yükletilecektir. Böylece iktidar partisine karşı hiçbir düşünce, Anayasa güveni altında, kuşkusuzca savunulamayacaktır.
Yani: a) bir suç işlenecek, b) sanık yargılanacak, c) verilen hüküm Yargıtayca onanacak.
Bundan sonradır ki, diğer koşul incelenebilecek ve uygulanabilecektir. Sanık yazarın, sadece mahkûm olması da suç konusu kitabın toplatılması için yeter koşul değildir. Anayasamızın 22. maddesinin 5. fıkrasında yazıldığı gibi, ayrıca ilgili maddede de bu suçların işlenmesi halinde suç konusu kitapların toplatılacağının açıkça belirtilmesi gerekir. Örneğin TCK’de, devletin arsıulusal (uluslararası) şahsiyetine karşı cürümler bölümünde belirtilen maddeler ile ilgili bir suç işlenir, Yargıtay, kararı onaylar ve sanık mahkûm olur. Yazarın mahkûm olduğu suç ile ilgili kitabın toplatılması için, sanığa uygulanan maddede ayrıca “... Bu suçun işlenmesi halinde suç konusu kitaplar toplatılabilir...” hükmünün yer alması gerekmektedir. Oysa Türk Ceza Kanununun ünlü 141. ve 142. maddelerinde bile böyle bir hüküm yoktur. Bu gibi suçlardan mahkûm olanlardan hiçbirisinin yazdığı kitaplar yürürlükteki yasalarımıza göre toplatılamazlar.
Suçun işlenmesi ve suçun işlenmiş sayılabilmesi için, karar verilip bu kararın da Yargıtayca onanması, ilgili maddede kitapların toplanacağının yazılı olması da yeter koşul sayılmaz. Bunlardan ayrı olarak bu konuda ayrıca bir de yargıç kararı gereklidir.
Uygulama Anayasaya aykırıdır
Anayasamız, bir özgürlük düzeni getiren tepki anayasası olduğu için, kitap toplatmayı bu sıkı koşullara bağlamıştır. 1961 Anayasası yürürlükte olmasına ve bu Anayasa için bayramlar düzenlenmesine rağmen, yukarıda incelediğimiz Anayasa hükmü ve buyruğu, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının bir maddesi ile çiğnenmektedir.
Anayasa, Kurucu Meclisin bir ricası veya Kurucu Meclis üyelerinin hatıra defterleri değildir. Devlet düzeni konusunda temel ilkeler ile saptanmış, en yüce yasal yükümlülüklerdir. Yargı örgütü içinde görev alanların, öncelikle Anayasanın temel ilkelerini benimsemeleri ve yasaları bu yönde uygulamaları gerekmektedir. 1961 Anayasasının getirdiği özgürlük düzeni “kanun benim” düşüncesine ve polis devleti anlayışına yabancıdır. Cumhuriyet savcıları, demokrasinin gelişimi üzerinde her yurttaştan daha çok titiz olmaları gerekirken, adalet bakanlarının emrinde Anayasa ile çatışan anlayışı yürütmektedirler. Anayasamızın kitap toplatma ile ilgili hükmünü inceledik.
Bunun dışında kitap toplatmak Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı bu tutum Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 86. maddesine dayanılarak yürütülmekte, Anayasa maddesi, yasalar hiyerarşisi içinde bir usul maddesi ile ortadan kaldırılmaktadır.
Söz konusu madde şu şekildedir:
CMUK Madde 86, Zabıt ve Arama -Sübut vasıtalarından olan eşyanın muhafaza ve zaptı- “... Tahkikat için sübut vasıtalarından olmak üzere faydalı görülen yahut müsadereye tabi olan eşya muhafaza ve başka bir suretle emniyet altına alınır.
Bu eşya bir şahsın yanında bulunur veya şahıs rızası ile teslimden kaçınırsa zaptolunur...”
Madde, kovuşturmaya yararlı olabilecek ispat aracı olan eşyaların emniyet altına alınması ile ilgilidir. Maddedeki temel ölçü olayın aydınlanmasına yarayacak ispat araçlarının yitirilmemesi endişesidir. Bir cinayette, hırsızlıkta kullanılan ve ispata yarayacak aracın elde edilip incelenmesi gibi. Tabanca, bıçak, taş, sopa, anahtar vs... Kitapta, taşıdığı düşünceler dolayısıyla suç aranırsa ispat aracı, içindeki fikirlerin suç olduğu iddia edilen kitaptır. Olayın aydınlatılacak başkaca yönü yoktur. Suç, kitabın kapsamı dışında değil, kitabın içinde, satırlarının arasında aranacaktır. Bir tek kitabın incelenmesi ise kitapta gerçekten suç varsa suçu taşımaktadır. Nasıl bir cinayette sadece yalnızca suç aracı tabanca ya da bıçak bu maddeye göre toplanır, yurtiçindeki bütün tabanca ve bıçaklar toplatılamaz ise, kitaplarda da bir tek kitabın incelenip karara varılması gerekmektedir.
Kaldı ki, fikir suçlarının adi suçlardan, suç niteliği bakımından ayrı özellikleri vardır. Cinayet ya da hırsızlık, suçüstüne dayanıyorsa, suç ile sanık arasında ilgi bellidir. Oysa fikir suçlarında, suçun işlenip işlenmediği henüz belli değildir. Savcının soyut iddiası, suçun işlenmiş olduğunun delili ve karinesi sayılamaz. Suç, uzun bir yargı aşamasından sonra ortaya çıkacak ve kesinleşecektir.
Bir tek kitapla suçun niteliği ve suçlunun kimliği ortaya çıkarılabileceğinden, bu maddeden tüm yayımlanmış kitapların toplatılması bile Usul Kanununun 86. maddesine uymamaktadır. Kanunun, bu türlü zorlanarak uygulanması, faşist bir eğilimin izlerini taşımaktadır. Anayasamızın 22. ve 24. maddeleri açıktır. Bu maddeler yürürlükte iken, Anayasa buyruğuna aykırı kitap toplayanlar, Anayasamız karşısında suç işlemektedirler.
Anayasanın sadece top ve tüfekle çiğneneceği, yanlış bir görüştür. Anayasa, buyruklarına aykırı uygulama ile de çiğnenebilir.
Unutulmasın ki, Anayasa, onu hiçe sayanlara karşı hiç de yumuşak yüzlü değildir.