Çetin Altan'ın dokunulmazlığı dosyası Anayasa Mahkemesinde incelenmeye başlanınca, Adalet Partisi ile onun uydusu olan çevrelerde bir tedirginlik başladı. Mahkeme Meclisin kararını bozunca, bu tedirginlik şaşkın ve kızgın bir telaşa dönüştü.
Akıllarınca her şeyi planlamışlardı. Anayasa Mahkemesi ilk dosyada kararı onaylarsa, diğer dosyaları da arka arkaya Meclisten geçirecekler, böylece Çetin Altan'ın “defterini dürecekler”di. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük yargıçları bu oyunu bozdu. Ve de karar, Çetin Altan'ın, dergimize yazdığı gibi, Adalet Partililer üzerine soğuk bir duş etkisi yaptı. Şaşırdılar, sinirlendiler, küfrettiler. Biri Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdı. Diğeri işin icabına bakılacağını söyledi. Bir türlü akılları almadı bu işi. Sonra başladı demeçler ve yazılar.
Perdeyi Başbakan Süleyman Demirel açtı:
- Şimdi, Anayasa Mahkemesi usul hatası var demiş. Henüz kararın gerekçesini okumadım. Gazetelerde okuduğuma göre, esas bakımından kararı reddetmiş. Bu parlamentoya ait bir iştir. Hadise bundan ibarettir.
Bir insan, kendi hukuk bilgisinin temeline ilk harcı koymadan devlet adamı olmaya özenirse, böyle şaşırır, ne söylediği, ne dediği anlaşılmaz duruma düşer.
Ne diyor Sayın Başbakan:
- Mahkeme esas bakımından kararı reddetmiş.
Efendim, mahkemeler bir dosyayı incelerlerken, önce konuyu usul yönünden ele alırlar. Usulde bir eksiklik yoksa o zaman davanın esası, özü incelenir ve karara bağlanır. Yoksa usul incelemesi yapılmadan, esas hakkında karar alınmaz. Bu, hukuk usulünde de, ceza usulünde de böyledir. Bunun içindir ki, davayı usul yönünden kaybeden avukatları küçümserler meslek hayatlarında.
Anayasa Mahkemesi İkinci Başkanı Sayın Lütfi Ömerbaş, kararı açıklarken Adalet Partililerin bu kadar bilgisiz olacaklarını düşünemediği için, kararı “- Millet Meclisinin kararının iptaline oyçokluğu ile, işin esasının incelenmesine yer olmadığına ise oybirliği ile karar alınmıştır” diye özetlemiştir.
İşte şimdi bu sözler şöyle yorumlanmaktadır:
- Kararın esastan bozulması oybirliği ile reddolunmuştur. Bütün üyeler esasa ilişkin itirazı reddetmişler, ancak kararı usulden, o da oyçokluğu ile bozmuşlardır. Şimdi kararı yeniden usulüne uygun olarak Meclisten geçirirsek, esastan reddolunduğu için, dokunulmazlığı kaldırmanın artık bir sakıncası kalmamıştır.
Bilmemek ayıp değildir
Bu Adalet Partililer, başta Başbakan Demirel olmak üzere, hayatlarında hukuktan hiç nasiplerini almadıkları için, bu konuda da inci üstüne inci dizmişlerdir. Hele Anayasa Mahkemesi nedir, ne değildir, bunları hiç bilmemektedirler. Eminim, hiç de Anayasa Mahkemesi kararı okumamışlardır. Ama hiç merak buyurmasınlar, yakında Adalet Partisinin kapatılması ile ilgili kararı ellerine geçirdiklerinde, bu bilgisizliklerini de örtmek imkânına kavuşacaklar, böyle uluorta konuşmayacaklardır.
Bir Anayasa Mahkemesi kararı şöyle incelenir:
44 sayılı, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun adında bir kanun vardır. İşte Adalet Partililerin pek rahatsız oldukları Mahkeme, bu yasaya göre düzenlenir.
Bir Anayasa Mahkemesi kararında önce, iptal istemi ile Anayasa Mahkemesine başvuran kişi veya örgütün adı yazılır.
Örneğin 44 sayılı yasanın 32'nci maddesi uyarınca Adalet Partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine başvurulsa, dilekçeye önce Adalet Partisinin kapatılması isteminde bulunan kişinin adı yazılır. Yani Siyasi Partiler Kanununun 108'inci maddesine göre Cumhuriyet Başsavcılığı istemde bulunabileceğine göre başa, Cumhuriyet Başsavcısının adı yazılacak, onun altına iptal isteminin konusu özetlenecektir.
Özetle, örneğin, Adalet Partisinin Siyasi Partiler Kanununun 83'üncü maddesinden 194'üncü maddesine kadar yer alan ve “Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin, devletin ve demokratik düzenin korunması” ile ilgili yasakları çiğnediğinden kapatılmasının talep edildiği yazılacaktır. Bundan sonra “ilk inceleme” başlığı ile, Anayasa Mahkemesine başvuran kişi veya kuruluşun, 44 sayılı yasanın 2'nci maddesine göre yetkisi, 22’nci maddesine göre süreler incelenir.
Dilekçenin Anayasa Mahkemesine verilmesinden başlayarak on gün içerisinde 44 sayılı yasanın 26'ncı maddesindeki koşulları taşıyıp taşımadığı da incelenmişse, davanın esasına geçilmesinde bir sakınca olmadığı anlaşılarak dava esastan hükme bağlanır. Ve örneğimize dönersek Adalet Partisi kapatılır. Bu karar kesindir.
Esasa girip girmeme kararı, ilk inceleme sonunda verilen ve usule ilişkin bir karardır. Davanın esası, istemin hukukça niteliği üzerinde etkili değildir. Sadece ilk incelemenin bitip son incelemenin, davanın esası ile ilgili yargı aşamasının başladığını bildirir. Bunu anlamak için hiç de hukukçu olmak gerekmez. Yalnız Adalet Partili olmamak şarttır!..
Usulü böyle olursa
Anayasa Mahkemesi, Çetin Altan olayında incelemesini yapmış, 44 sayılı yasanın dokunulmazlığın kaldırılması ile ilgili 33'üncü maddesine göre kararını vermiştir. Mahkeme, karardaki açık usul hatasını görerek, kararı bu yönden bozmuş, esasa girmeyi gereksiz görmüştür. Yani Türkçesi, karar öylesine sakattır ki, mahkeme esasa girmeden usulden bozmuştur. Ve de Meclisin kararı aslında, dokunulmazlığın değil sorumsuzluğun kaldırılması niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi esasa girdiği anda, kararın bu niteliğini inceleyecek, Meclisin kendisinde olmayan bir yetkiyi kullandığını, dokunulmazlığın kaldırılması usulü ile sorumsuzluğun kaldırıldığını görerek davayı esastan hükme bağlayacaktır.
- Ama esastan bozmadı ki...
Ama şimdilik bu gerekli görülmemiştir. Adalet Partililer de bundan şımarmışlar ve nispet yapmaya kalkmışlardır:
Her şeyin bir sırası var. İkinci kez karar alınırsa, o zaman da esastan bozacak, bütün Adalet Partililerin sesi soluğu kesilecektir. Çünkü Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 79'uncu maddesinde yazılı sorumsuzluğun kapsamını çizecek tek makamdır. İşte, “davanın esası” denilen kavram budur. Yoksa Süleyman Beyin söylemek istediği gibi, davanın esası suç unsurları hakkında inceleme yapmak değildir. Bu incelemeyi Ağır Ceza Mahkemesi yapacaktır. Tabii, Çetin Altan olayında, kaldırılan, sorumsuzluk olduğu için, bu yazılardaki suç unsurlarını tespit etme yetkisi kimseye verilmemiştir. Türkiye'de hiçbir organ da kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Dokunulmazlığın kaldırılması usulleri ile de, sorumsuzluğun kaldırılması safsata ile örtülmez.
Anayasa Mahkemesi, Adalet Partisi seçmeni gibi kandırılamaz. Onlar Türkiye'nin en yüksek yargıçlarıdır. Hukuk bilgileri ve yüksek vicdanlarından başka hiçbir güce ve kavrama dayanmazlar.
Demirel'e göre:
- Anayasa Mahkemesi, suç var mı yok mu hususunda karar verme yetkisini haiz değildir.
Evet öyledir ama, bu yetkiye Kemal Bağcıoğlu, ya da Adalet Partisi “lejyonları” Coşkun Kırca ile Emin Paksüt de sahip değildir. Anayasa Mahkemesinin suç unsurları üzerinde karar veremeyeceğini ilan edenler, Meclisin de bu yetkiyi taşımadığını bilmelidirler.
Atma Recep din kardeşiyiz
Başvekil Süleyman Bey, inciler sıralar da, üstat Mümtaz Fenik durur mu?.. O da başladı köşesinde ahkâm kesmeye:
- Adliye resmen tatile girmiştir. Bütün mahkemeler tatildir. Ancak çok müstacel davalara bakmak üzere nöbetçi mahkemeler faaliyettedir. Yalnız Anayasa Mahkemesi, belki Çetin Altan, dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili olarak bize müracaat eder diye tatile girmemiş ve muhtemel dilekçeyi beklemiştir.
Bravo doğrusu. Ne derin bilgi, ne harikulade seziş!.. O ne fevkalbeşer zekâ!. İnsan, demek Adalet Partisi yazarı olunca dâhi oluyor!..
Ayıptır söylemesi, 22.4.1962 tarihinde yürürlüğe giren, 44 sayılı, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargı Usulleri Hakkındaki Kanunun 55'inci maddesi aynen şöyledir:
“Yüce Divan sıfatıyla veyahut Anayasa gereğince mehle tabii işlerin yürütülmesini engellememek kaydı ile, Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerine kırk beşer günlük yıllık izin verilebilir.”
Anayasanın 81'inci ve 44 sayılı yasanın 33'üncü maddelerinde dokunulmazlık kararı için öngörülen süre on beş gündür. Anayasa Mahkemesi, öteki yargı örgütleri gibi tatile girmez. Anayasa Mahkemesi üyelerinin izinleri 44 sayılı yasanın 55'inci maddesi ile saptanmıştır. Bu maddede, ancak Yüce Divan sıfatı ile bakılan işlerle süreye bağlı olan işlerde iznin işlemeyeceği yazılıdır.
Dokunulmazlık işi de, maddede yazıldığı şekilde, mehle bağlı işlerdendir. Ve Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu madde gereğince telgraflarla Ankara'ya çağrılmışlardır. Bu, Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve işleyişi ile ilgili bir yasa buyruğudur.
Mümtaz Faik'in incileri bununla da bitecek gibi değil. Öylesine ürkmüş ki Anayasa Mahkemesinden, korku ve hayretle yazıyor.
- Her şey on beş, hiç değilse on bir hâkimin elindedir.
Ne sanıyordun ya?.. Her şey Menderes’in ya da Demirel'in elinde mi olacak?.. Buna anayasa hukukunda Anayasanın üstünlüğü ilkesi derler, oku da öğren biraz.
Hem, Mümtaz Faik'e bir korkulu haber daha verelim. Siyasi Partiler Kanununun 81'inci maddesine göre, eğer o beğenmediği on bir hâkim isterlerse, Adalet Partisinin gelirlerini hazineye irat da kaydedebilirler.
Demokratik ülkelerde, sandıktan çıkanların yetkisi, Anayasa Mahkemesinin kapısında sona erer. Dokunulmazlığın kaldırılması kararı, partilerin değil, Meclisin kararıdır. Ama bu kararı iptal eden karar da, Meclisin üzerinde bir organ olan Anayasa Mahkemesi kararıdır. Bunu kafalara iyice yerleştirmek gerekir.
Yazara bakın siz!..
Kendi tanımıyla “950-60 zulüm ve soygun devrinin bugünkü sözcüsü” Fatih Rıfkı Atay da kolları sıvadı hemen:
- Bunun bir çaresi bulunmalıdır. Suç işleyenler tatil devresinde hesap vermelidirler. Suçları hapsi gerektiriyorsa Meclise dönmemelidirler.
İşte, gördünüz mü yılların üstat yazarını?.. Adam yıllarca yazı yazmış ama, bir kere zahmet buyurup hukuk kitabı okumamış. Anayasa nedir, sorumsuzluk nedir, dokunulmazlık nedir, haberi yok. İlle de küfretsin. Onu bunu karalasın. Bunun da adı yazarlık olsun... Neyse, bu sıralarda eline torunlarının yurttaşlık kitabı geçerse okur, öğrenir bu konuları.
“Tonton” Orhan Seyfi telaş içerisinde. Beti benzi atmıştır mutlaka. Bakın ne diyor:
- Anayasa Mahkemesinde verilen kararın, demokratik hürriyet rejimi taraftarları üzerinde, komünist propagandalarına meydanı boş bırakmak anlamında bir tesir yapmadığı inkâr edilemez. Komünizme karşı olanlar bu karardan irkilmiş, hayrete düşmüştür.
Tamam. Çıktılar işin içinden. Anayasa Mahkemesi de komünist. Üniversite öğrencilerinden, öğretim üyelerinden, Yargıtay Başkanından sonra Anayasa Mahkemesi de komünist. Bakın, komünistler nerelere kadar sızmışlar!.. Tevetoğlu, kitabının ikinci cildinde herhalde Anayasa Mahkemesindeki solcuları inceleyecek. Eh, onun da zamanı geldi artık.
Büyük Türk düşünür ve kaşınırı Tekin Erer, tam can alıcı noktasından yakalamış. Diyor ki:
- Çünkü şuna inanıyoruz ki, Anayasa Mahkemesi hangi usuli ret noktalarını arayıp bulursa bulsun, neticede milletin dediği, milletin istediği, milletin arzuları olur. Millet Meclisinin gücünün yetmediği hiçbir merhale tasavvur olunamaz.
Adalet Partisi milletin temsilcisi de, Anayasa Mahkemesini mahalle muhtarlığı mı sanıyor bu beyler?
Ve tehdit ediyorlar yüce yargıçları. Siz istediğiniz kadar karar verin biz bildiğimizi yaparız, diyorlar. Anayasa Mahkemesi önünde kabadayılık taslamak pek hayır getirmez adama!
Oturun oturduğunuz yerde
Çetin Altan'ın dokunulmazlık olayı Anayasa cephesini bir kat daha güçlendirmiştir. Bir kez daha anlaşılmıştır ki, 27 Mayıs ihtilalinin getirdiği özgürlükleri, 27 Mayısın kendi getirdiği kurumlarla yok etmek mümkün değildir. İhtilal kendi getirdiği özgürlüğü, kendi kurumları ile koruyacaktır. Ama bırakın olayların bu yanını da, şu Adalet Partili çevrelerin perişanlığına bakın. İktisat bilmezler, hukuk bilmezler, ağızlarında bir sakız; sadece,
- Komünistler, komünistler...
Komünizm ne demek onu sorsan, onu da bilmezler. Dokunulmazlık konusunda ipe sapa gelir bir kelime yazamamışlardır. Küfür, tehdit, şantaj. O kadar.
Yahu, devlet size bu işler için dünya kadar para veriyor. Devlet adamıyım diye geziyor, yazarım diye kasılıyorsunuz. Bir parça kitap okuyun. Ayıptır, ayıp. Anayasa, babayasa diye sabah akşam tepiniyorsunuz; öğrenin bakalım Anayasa Mahkemesi neymiş. Meclisin altında mı üstünde mi, sağında mı, solunda mı?
Bir de oturmuş, yazın sıcağında size dert anlatmaya çalışıyoruz. Devam edin. Size ancak kanunsuzluk yakışır.